Site icon Şifre Haber – Denizli Haberleri I

En Çok Sevdiği Seval Uysal Röportajını, Onun İçin Yayınlıyoruz…

En Çok Sevdiği Seval Uysal Röportajını, Onun İçin Yayınlıyoruz…

En Çok Sevdiği Seval Uysal Röportajını, Onun İçin Yayınlıyoruz…

SEVAL UYSAL/RÖPORTAJ

Yasin Tokat’la ilki 2008, ikincisi 2020’de olmak üzere iki kez röportaj yaptım. İlki Denizli Gazetesi’nde yayınlandı. İkincisi Öncülerin Yolu kitabım içindi…

İlk röportajda sorularım daha çok onun siyasal, daha doğrusu bir türlü siyasallaşamayan yanını ortaya çıkarmak içindi. İkincisi bir şarap üreticisinin büyüme serüvenini merak eden sorulardı.

12 yıl sonra kitap için kapısını çaldığımda ilk röportajı dosya içinden çıkarıp gösterdi, gazeteden kesip saklamış, “ömrüm boyunca en çok sevdiğim röportaj bu oldu, bak kesip sakladım” demişti.

——

YASİN TOKAT/SEVAL UYSAL

Bugün sizi Yasin Tokat’ın çok çok sevdiği o röportajla baş başa bırakıyorum. 

10 Kasım 2008

Yasin Tokat ünü yurtdışına taşmış Pamukkale Şarapları’nın sahibi. Birinci kalite işletmeci, işadamı, ihracatçı. Başarılı iş hayatının yanında onu gündemde tutan bir diğer yanı siyasi kulislerde adının çok sık geçmesi. Baykal’a yakınlığı nedeniyle her seçim döneminde adaylar arasında olduğu konuşulur. Kendisine soracak olursanız bu işi hiç abartmaz, bu konuda da oldukça mütevazi. Kendi deyimiyle aletsiz edavatsız küçük bir atölyeden bir Türkiye devini yaratan Yasin Bey, 68 kuşağından geliyor, siyasete karşı ilgisiz de değil. Ancakkkk…işte herkesin merak ettikleri ve  işte yanıtları

BAYKAL ONUN İÇİN “ADAM GİBİ ADAM” DİYOR…

-Yasin Tokat kimdir?

-1948 yılında Güney İlçesi’nin Koparan Köyü’nde çiftçilik ve hayvancılık yapan bir ailenin 7.nci ve son çocuğu olarak dünyaya geldim. İlkokulu köyümde bitirdim. Ortaokulu Güney’de okudum.  Denizli Lisesi mezunuyum. Üniversiteyi Ege’de okudum.  Ziraat Fakültesi gıda ve farmantasyon bölümünden 1972’de mezun oldum.

-Siz üniversiteye girerken aile şarapçı mıydı? Bölüm tercihinizi bilinçli mi yaptınız?

-Evet. Pamukkale Şarapçılık,  kardeşimiz Fevzi Tokat tarafından 1962 yılında kuruldu. Güney’deki  beş küçük işletmeden birisiydi. Şarapları toptan İstanbul’a götürür, orada fıçılarla satarlardı. O yıllarda ben henüz ortaokul öğrencisiydim. İşimizi büyütmek ve doğru dürüst yapmak istiyorduk. Bu amaçla üniversitenin ziraat bölümünde okudum. 1972 yılında kolları sıvadık ve o küçük, ilkel hiçbir aletin ve edevatın olmadığı işletmeyi bugünlere taşıdık.

İŞÇİLERİ SENDİKA KURMALARI İÇİN ÖRGÜTLERDİM…

– Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okumak hayaliniz de varmış galiba?

-Siyasal Bilgiler 60’lı yıllarda her öğrencinin gönlünde yatan bir fakülteydi. Yapısı yaşantısı ve geleceği itibariyle öne çıkıyordu. Orayı kazanmıştım ama gitmedik, nasip değilmiş..

 -68 rüzgarı eserken, üniversite öğrenciliği yaptınız, mezun olduktan sonra küçük bir ilçede iş başı yaptınız, ne hayalleriniz vardı?

-68  kuşağı,  insan ve ülke sevgisiyle doluydu. “Biz nasıl olsa üniversiteyi bitireceğiz.Kendimize bir istikbal sağlayacağız ama, Türk halkı ne olacak, köylü, çiftçi ne olacak? ”diyorduk. Kendimizi kurtarırken, “bu ülkenin insanları da kurtulmalı” düşüncesindeydik. Bu istek ve samimi dilekle, zaman zaman  eylemler düşündük. Köy çalışmaları, köylüyü bilinçlendirelim, sendika kurmalarını örgütleyelim. Çiftçinin alın terinin, emeğinin değerlendirilmesi için onlara önderlik yapalım istedik.

YATLARIM, KATLARIM OLSUN İSTEMİYORUM…

-Bir tarafta fabrika sahibisiniz, diğer tarafta işçileri örgütlemeye çalışıyorsunuz. Bu bir çelişki değil miydi?

-Hayır değil. Bugün ben önemli bir tesisin başındayım, ama yine aynı görüşteyim. Yine insanlarımızın, köylümüzün, çiftçimizin refah içinde olmasını, hayat şartlarının iyileşmesini istiyorum. O günkü kafa ile, bugünkü kafa  aynı…

-68 ruhundan bir şey yitirmediniz yani?

-Kaybetmedim. Yasin Tokat olarak, villalarda yaşayayım, yatlarım olsun katlarım olsun diye düşünmüyorum. Hiçbir zaman da düşünmedim. Güney’de ne yapabilirim, etrafında ne yapabilirim  buna kafa yoruyorum.

.

BU ÜLKE HEPİMİZİN…

-Paylaşımcı mısınız?

-Evet paylaşırım. Elimden geldiğince, üreticimizin ürünlerinin alımında fiyat verme bakımından olsun, teknik ve parasal yardımlar olsun yaparım. Çünkü bu ülke hepimizin. Hepimiz iyi yaşamak zorundayız. Ben sanayici olarak ürünümü ancak öyle satabilirim. Tekstilci öyle satabilir. Halkın, çiftçinin alım gücü olacak ki, alabilsin.

-Kapınız köylülere açık mıdır, çekinmeden kapıyı çalabilirler mi?

-Her zaman kapıma gelirler, kapımı çalarlar. İmkanlarım müsait olduğu oranda isteklerini karşılarım. Çünkü ben o insanlardan biriyim. Beni tanımayan biri benim patron olduğumu anlayamaz. Benim yanıma gelip  “Patronla görüşmek istiyorum” diyen çok olmuştur.

GÜNEY’İN İNSANI DOBRADIR, DÜRÜSTTÜR…

-Bugün hatırı sayılır bir isme ve servete sahipsiniz ama hala Güney’de oturuyorsunuz?

-Güney’de oturuyorum, çünkü Güney’i çok seviyorum. İnsanları pırıl pırıl. Üzüm üreticisinin hepsini tanırım. Tipik Anadolu insanıdırlar. Toprakla uğraşan insanlar fitne fücur düşünmez. Dobradır, dürüsttür. Kanatkardır. Hele güveni varsa sizin için yapmayacağı şey yoktur. Üniversite yıllarımda da, bugün de aynı şeyleri düşünüyorum.  68 kuşağının ilk öğrenci hareketlerine, 6. Filo eylemlerine de aynı duygularla katıldım.

BOLİVYA YANLIŞ ÖRNEKTİ…

– Deniz ve Mahir’le tanışma fırsatınız oldu mu?

-Hayır. Bir mitingde Deniz’in geleceği söylenmişti ama ODTÜ’den arkadaşlar geldi, Deniz gelmedi. Tanışamadık.

-Bir zaman sonra fikir ayrılıkları başladı, işin neresindeydiniz?

-Ben hep aklımı ve mantığımı kullandım. Ne zaman öğrenciler dışarıdan provoke edilmeye başlandı, işin içine silahlı mücadele girdi, Bolivya örnek alındı, yanlış yola girildiğini anladım. Asla Türk halkının benimsemeyeceği silahlı eylemlerde “yokum” dedim. Yani yasal olmayan bir şeye de katılmadım.

-Bolivya örneğini Türkiye koşullarına uyduramadınız mı?

-Olmaz efendim. Bolivya ile Türkiye bir mi? Benim köylümle, benim işçimle Bolivya’daki köylü, işçi bir mi? Hele hele ordumla… bizde Cumhuriyeti kuran bir ordu var.  Buna nasıl karşı çıkabilirsiniz ki? Polisimiz hep içimizden insanlar. Polisimize nasıl karşı gelebilirim? Haa.. sistemde yanlışlık varsa düzeltmeye çalışırım. Ülkenin yönetiminde düzgün insanlar, halkı düşünen insanlar işbaşına gelsin diye elimden geldiğince bir şeyler yaparım.

BAYKAL’LA ZAMAN ZAMAN GÖRÜŞÜRÜZ…

-CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la yakınlığınız biliniyor. Onu teklifsiz, aracısız arayabilen isimlerdensiniz, bu dostluk ne zaman, nerede başladı?

-2004 yılında ziraat mühendisleri odasının kuruluşunun 50. Yılı nedeniyle düzenlenen etkinliklerde bana Türk tarımına katkılarımdan dolayı onur ödülü verildi. Deniz Baykal bu törendeydi. Ödülümü aldıktan sonra çok kısa bir konuşma yaptım. Sözlerim bittiğinde inanılmaz alkış aldı. Bravo sesleri arasında uzun süre alkışlandım. Baykal konuşmamı çok beğenmiş benim için yanındakilere “Adam gibi adam” değerlendirmesi yapmış. O gün hemen benimle görüşmek istedi. Görüştük ve ondan sonra görüşmelerimiz de devam etti.

-Size milletvekilliği teklifi yapmış, neden kabul etmediniz? Böyle bir fırsat herkesin eline geçmez, neden fırsatı teptiniz.

-Çok büyük bir teveccüh, inanılmaz bir onur kaynağı.  Değer verdi. Gerçekten kendisine minnettarım. Ama benim işletmenin başında olmam gereken bir dönemdi. Düşündüm taşındım, şirketin ve sektörün durumunu değerlendirdim. işimin başında olmalıydım. Türkiye’de bazı önemli gazeteciler de bana, işimin başında kalmamı, politikayı girmemi tavsiye ettiler.

KATIKSIZ ATATÜRKÇÜYÜM…

-Ama siz 68 kuşağısınız, hayalleriniz var. Ufkunuzda neden siyaset yok?

-Şu an için yok. Ben bugüne kadar aktif siyaset yapmadım ama, fikirlerimi her zaman savundum. Sosyal demokrat , Atatürkçü düşüncemi her zaman savundum. Çizgimden hiç sapma olmamıştır. Katıksız bir Atatürkçüyüm. Onun ilkelerinin, devrimlerinin, hala Türk halkına ışık tutacağını düşünüyorum.Biz Atatürk ilkelerinin ve devrimlerini gençlerimize çok iyi anlatabilsek sorun kalmaz.Bugün herkes Atatürkçü , Atatürk düşmanları da…

-Sizce ne karıştı?

-Ayırt edemiyorsunuz. Ama önemli olan duruştur. Gerçek Atatürkçüler, onun devrimlerini ve ilkelerini iyi özümsemiş insanlardır. Gençlerimiz ise arayış içinde.

– Neden yapılamıyor, eksik olan nedir?

-Eksik olan eğitim sistemidir.

İSMET İNÖNÜ BAŞIMI OKŞADI…

-Atatürkçülük tamam da, aynı şekilde göğsünüzü gere gere CHP’liyim diyebiliyor musunuz?

-Tabii ki CHP’liyim. Benim CHP’liliğim, babadan, dededen hatta anneden gelir. Ailem kurtuluş savaşı sırasında aktif mücadele etmiş. Sonrasında da cumhuriyetten yana olmuştur. Atatürk devrimleri sırasında dedem din adamı olmasına karşın, Atatürk’ün yanında yer almış, ona toz kondurmamıştır. Bana gelince, ben 17 yaşından itibaren gönülden CHP’liyim.

İsmet İnönü ile 17 yaşımda tanıştım. Denizli’ye gelmişti. Delikli Çınar Meydanı’nda şimdiki Esin Otel’in bitişiğinde iki katlı bir evde kalıyordu. Onu görmeyi o kadar çok istiyordum ki, yanımdaki arkadaşımla birlikte korumalarını atlatıp, balkona tırmandım. İçeri girdiğimde onunla karşılaştım. Ne yapmak istediğimi anlamıştı. Gülümseyerek yanıma geldi, başımı okşadı. Büyülenmiştim.

 BAYKAL’IN TEKLİFİNİ GERİ ÇEVİRDİM…

-Adınız belediye başkanlığı için geçiyor, siz ne düşünüyorsunuz? Elinizi taşın altına sokacak mısınız?

-2004 seçimlerinde Sayın Baykal bizzat bana Denizli belediye başkan adaylığını teklif etti. Ama ben kabul etmedim. “Benim için çok büyük bir onur, ama düşünmüyorum. Teşekkür ederim” dedim. O zaman bu duyuldu, basın peşime düştü ama, ben CHP’li belediye başkan adayı arkadaşımızı yıpratmamak için inkar ettim. Bu teklifi aldığımı beyan etmedim.

-Şimdi?

-Şimdi yine öyle… Düşünemem çünkü İşim, zamanım müsait değil. Belediye başkanlığı zor bir iş, milletvekilliği, bakanlık gibi değil. Birebir insanlarla muhatapsınız, bir şehrin geleceği sizin elinizde, o şehri ileriye taşımak, gelecek yıllara düzgün bir Denizli bırakmak lazım.  Geçmişte şöyle bir hata yapılmış “Allah kahretsin” dedirtmemek lazım. Şehircilik dersleri alacaksınız, iyi ekiple çalışacaksınız. Bir işin başına geçersem mutlakta başarmam gerekir. Sayın Zeybekci işte başbakan’a yakın. 18 sefer gelmiş, 28 sefer gelmiş önemli değil ki, birkaç alt geçit şu bu tamam. Güzel şeyler de… Bence çok daha büyük projeler lazım.

YASİN TOKAT/ SEVAL UYSAL/OKAN KONYALIOĞLU

GURME DENECEK KADAR YEMEYİ İÇMEYİ SEVERİM…

-Peki şarapçılıkta hedeflediğiniz noktaya gelebildiniz mi?

-Tam değil ama gelmek üzeriyiz. 100 üzerinden 80 diyebilirim.

-Hedefiniz neydi?

-Biz Türkiye’de kalite ve marka bilinirliği ve ihracat açısından üçüncü sıradayız. Biz bilinirliğimizi daha üst sıraya taşımak istiyoruz. Türkiye’deki şarap içicisi bizi iyi biliyor. Avrupalı’da  bizi iyi bilmeli, ihracatta daha akif olmak istiyoruz.

-Şarap içer misiniz. Tercih ettiğiniz şarap hangisi?

-Şarap içerim. Tercihim yemeğe göre değişir. Gurme denecek kadar yemeyi, içmeyi  de seven bir inanım. Günlerce domates yerim ama kötü bir yemeği yemem. İyi  bir restoranda güzel bir yerde yemeği isterim, o konuda da biraz titizim. Bu benim işime de yansıyor. Şişeye koyduğum ürünü önce ben beğenmeliyim.  En ucuzundan en pahalısına kadar tüm şaraplarımız güzeldir.

-Yoğun çalışıyorsunuz, boş zamanlarda ne yaparsınız?

-Ava giderim. Keklik ,tavşan avlarım. Temiz havada yapılan güzel bir spordur.

Röportaj/ Seval UYSAL

Exit mobile version