• Güncelleme: 16:24:15 - 20 Mart 2020
  • Yayınlama: 16:24:15 - 20 Mart 2020

Ünlü Denizlili Mimar Cengiz Bektaş’ın hayatını yitirmesi Denizli’yi, mimar, yazar ve sanat çevrelerini üzüntüye boğarken, Şifre Haber olarak, Gazeteci Seval Uysal tarafından yapılan son röportajını, saygıyla anarak yayına veriyoruz.

SEVAL UYSAL/RÖPORTAJ

Cengiz Bektaş çok yönlü biri. Yüksek mimar şair. 80 yaşında ve hala konferanslardan konferanslara koşuyor. Bir yıllık randevu defteri dolu. Bu yıl ilk kez verilen hafta uluslararası Mimar Sinan Ödülü’ne layık görüldü. Geçtiğimiz hafta Mimarlar Odası’nın davetlisi olarak taş atölyeler müze olsun paneli için Denizli’deydi. Ulu camiden, taş atölyelere uzanan bir röportaj yaptık. Biraz da hayatı konuştuk buyurun okuyun

ULU CAMİ’NİN YIKILMASINI İSTEYECEK EN SON ADAM BENİM…

– “Ulu Cami konusunda Ali Aygören doğru söylemiyor” dediniz. Sizce doğrusu ne?

-Size verdiği röportajda “Ulu Cami konusunu Bektaş’a sorduk, “tarihi değil” yanıtını aldık” demiş. Ali Aygören bana “Ulu Cami yıkılsın mı kalsın mı?” diye bir soru sormadı. Ancak benim “hayır!” diyeceğimi bildiği muhakkak. Çünkü yıkım sırasında ortalıktan yok oldu, Denizli dışına çıktı. “Ulu Camii tarihi mi, değil mi?” sorusuna “tarihi değil” diyecek en son insan benim. Niye çünkü o yapıyı gözüme kestirmiştim. Altta çocuklar için bir yer, üst katını da ibadet müzesi olarak projelendirmiştim.Bunu benden istedikleri için değil, ben istediğim için yapmıştım.Onun daha önceki kullanış biçimine saygılı bir yapı, içinde seccadelerin, namazlıkların, tespihlerin yer aldığı bir müze.

-Ulu Camii ile birlikte mi planlamıştınız bunu?

-Ulu Cami olduğunu gibi kalacaktı. Yukarıda hiçbir şeye dokunmayacak, müzeyi yapacaktık.

89965001 3170164753047123 3646280531106070528 n
İŞTE BEKTAŞ’IN SON RÖPORTAJI… 4

AYGÖREN ULU CAMİYİ  3-5 OY İÇİN YIKTI

-Aygören orası için çok harabe demişti.

-Hayır harabe değildi ve o şekliyle kullanacaktı. “Sen git, biz yıkarız” Bir belediye başkanının haberi olmadan yıkım olabilir mi? bilmem ne müdürü kendi kendine karar verebilip de yıkabilir mi?

-Peki siz onun danışmanı değil miydiniz?

-Evet! Ama bunu bana danışmadı. Yıkımı sizden öğrendim. Beni telefonla aramıştınız ve haberi vermiştiniz canlı yayında ağladım biliyorsunuz.

-Yıkım gerekçesinin “mezbelelik” olduğu için verildiği söyleniyor.

-Hiç alakası yok! Arkadaki binayı yapan insanlar, o bina önümüzü kesiyor” diye ona baskı yaptılar. Üç beş oy için onu yaptı. Cami kullanıyordu, içinde namaz kılınıyordu neresi mezbelelikti?

-Şimdi “Pişmanım” diyor?

-Diyor çünkü yanlış yaptığını biliyor. O zamanda güya aklı sıra oy için cesaret gösterdi. Sonra kazanamadı. Bir belediye başkanı Denizli adına böyle bir şeyi nasıl yapar? Bir Denizlili olarak üzülüyorum. Yoksa ona karşı tepkim kişisel değil.

ARKEOLOJİDE HIZLI KAZI YAPMAK HAKSIZLIKTIR…

-Esat Sivri ile birlikte “Laodikya bizi çağrıyor” başlıklı bir metin hazırlayarak bu kenti Laodikya ile tanıştıranlardan birisiniz. Bugün geldiği noktadan memnun olmalısınız?

-“İtalyanlar kazı yetkisi almasın, PAÜ alsın” diye epey çaba harcadık. O zamanlar yanlış hatırlamıyorsam 250 bin lira para gerekiyordu. “Veririz” dedik. Esat Sivri 50 bin taahhüt etti. Kadir Uslu DSO’dan 40 bin taahhüt etti. Valilik ve PAÜ’ ile birlikte para denkleştirildi. Celal Şimşek doçentlik aldı ve böylece PAÜ kazı yetkisini aldı. Ancak arkeolojide hızlı kazı yapmak haksızlıktır, bu arkeoloji camiası tarafından kabul görmez. Bir yapıda onarım yaparken ona ait her aşamanın belgesi olmalı.

TAŞ ATÖLYELER PANELİNE KATILIM SEVİNDİRİCİYDİ…

-Bu gün “Taş Atölyeler Müze Olsun” paneline katıldınız. Bu meseleyi nasıl görüyorsunuz?

-Bu kadar kişinin toplanması çok önemli. İstanbul’da böyle bir toplantıya bunun yarısı kadar insan gelir. İkincisi  gelen insanlar, masaya oturan insanların her biri bir sivil toplum örgütünün başında. Şimdi yapılacak şey oraya çiçekler, yazılar bırakmak olabilir. Bu “Biz buradayız, biz de buranın sahibiyiz” anlamına gelecektir. Bunu Gezi gösterdi.

-Gezi neyi gösterdi?

-Bu şehre sormadan bir şey yapamazsın. En büyük ders bu!

-Taş binaların yıkım ihale emri bayındırlık müdürlüğünde buna ne diyeceksiniz?

-Bunların demokrat olmadığını gösteriyor. Bu işten siz belki mesleğiniz gereği haberdar olabilirsiniz. Ben bile bugün öğrendim. Ama halk haberdar olabilir mi? Öğrendiğinde tepki verecektir.

TAŞ BİNALAR YAPILIRKEN ÇOCUKTUM…

-Taş binalar sizin için ne anlam ifade ediyor?

-Benim mimar olmamda etkisi büyüktür. İlkokul dördüncü sınıfta okul çıkışları taş binaların yanına gider yapılışını izlerdim. Daha önce bizim evde çalışan Kındıç’la kerpiç yapmışlığım vardı ama taş binayı ilk kez görüyordum. Bir takım adamlar hazırlıyor, bir takım adamlar  duvarı örüyordu.Onlardan çok etkilenmiştim.

-Bana verdiğiniz bir röportaj da “Bu kentte hiçbir şey kalmadı el birliğiyle yok ettik. Bunda hepimizin günahı vardır” demiştiniz. Sizin günahınız ne kadar?

-En az günaha girenlerden biri benim. Çünkü ben buraya geldiğim zaman 2 bin liraya projeye yapılıyordu. 2 bin liraya proje yapılmaz. Burada bilmem ne yasası çıkacak diye mimar bir günde 500 paftayı imzaladı. Bu nedir bir günde 500 projeyi bitirebilir misiniz?

-mimarları mı kabahatli?

-Orada mimar, başka yerde başka biri. Bütün kabahati mimarlara atamayız. Hepsi birlikte elbirliğiyle yaptı.

89932773 3263105960380985 1881223657359933440 n
İŞTE BEKTAŞ’IN SON RÖPORTAJI… 5

 SELÇUK MİLAR’IN İŞİNİ ALMAYI BEN İSTEMEDİM…

-Ama Denizli’deki bazı mimarlarda sizi çok eleştiriyor. Hatta son olarak Selçuk Milar’ın bir eserini taklit ettiğiniz gerekçesiyle Mimarlar Odası Haysiyet Divanı tarafından kınandığınız söyleniyor?

-Şimdi ben gerçeği anlatayım: Selçuk Milar, Atatürk Orman çiftliğinde daha önce Erkan Balin diye bir adamın yaptığı yarım kalmış bir otelin projeciliğine talip oluyor ve alıyor. Ancak Selçuk Milar’ın aşırı titizliği nedeniyle iş bitmiyor ve yapı 18 yıl ortalıkta kalıyor. Mimarlar Odası da davetli bir yarışma yaptı ve 6 kişi katıldı. Onlardan biri iç mimar olan karım ve ortağım Ural. Ben “Doğru bulmuyorum” desem de karım “Bu işi istiyorum” dedi ve yarışmaya katıldı. Benim bu işi bitireceğime inandıkları için iş bizim gruba verildi. O zaman Selçuk Abi “Benim elimden işimi aldılar” diye Mimarlar Odası haysiyet divanına başvurdu. O zaman ki yönetim kurulu bana sordu ben de durumu anlattım. Cezadan çok, tembih gibi bir şey yapıldı. Olay budur. Ben karımla kötü oldum, Ural’la kötü oldum. Ne kadar haklı olursak olalım biz bu işi yapmazdık.

SELÇUK ABİ ÇOK TİTİZ BİRİYDİ

-Karınızla neden kötü oldunuz anlamadım?

-Çünkü; ben o işi yapmak istemiyordum. Karım “Ben iç mimarım sen benim çalışmamı engellemek istiyorsun” diye benimle kavga etti. Ama hakikatten iş zamanında bitti.

-Bu olaydan sonra Selçuk Milar’la aranızda neler geçti?

-Selçuk Abi beni severdi. Beni bürosuna çağırdı, tam 8 saat onu dinledim. “Selçuk Abi beni ezip bitiriyorsun ama benim yapabileceğim hiçbir şey yok” dedim.

-Selçuk Milar’ı çok önemsiyoruz ve onun demokrat duruşunu da beğeniyoruz. Aranızda bir kırgınlık geçse de sormak istiyorum. Tanıdığınız Selçuk Milar nasıl biriydi?

-Aramızda ilişki abi kardeşlik ilişkisiydi, bu ilişki Galatasaraylılarda, ODTÜ’lülerde vardır. Selçuk Milar akıl almaz titiz biriydi. Kırmızı çizgi çizilecekse 12’lik bir kalem çıkarır hepsi tek tek dener sonunda bir tercih yapardı. Elinden iş alınamazdı, bunu herkes bilir. Kişilik olarak çok yumuşaktı. Ankara’daki bütün sanatçıları tanırdı.

KAFA ÇALIŞINCA VÜCUT SU KOYVERMİYOR…

-80 yaşında çok iyi görünüyorsunuz, çok yoğun bir temponuz var. Bu kadar enerjiyi nereden buluyorsunuz?

-Beni bu kadar dinç tutan meslek aşkımdır. Bir de kafaca çalışan insanlar daha dinç oluyor. Benim bütün çevrem öyle Muazzez İlmiye Çığ, Halit Çambel, Ömer Asım Aksoy hepsi 95’lik insanlar. Kafa çalışınca vücut kolay kolay su koy vermiyor!

-Şiir yazmanın da bu işte faydası var mı?

-Şiir yazayım diye yazmıyorum. 6 aydır şiir yazmıyorum, ama hep şiir defteriyle dolaşıyorum. Geldiği zaman şurada şu varmış, burada bu varmış, filan yerde iş beni bekliyor muş hiç umurumda olmaz. Onu yapıyorum.

-Defterinizde en az 6 aylık randevular vardır. Konferanslar, toplantılar, işler bütün bunları bu yaşta nasıl planlıyorsunuz?

-Daha uzun, haftalık, aylık programlarım 6 aylık, bir yıllık programlarım var. Şu anda 2 yıllık programımı görebiliyorum. Daha uzun planlama gerçekçi değil. Bazı şeyleri kestim o yüzden çok dikkatle yaşamak zorundayım.

ULUSLARARASI MİMAR SİNAN ÖDÜLÜ BANA NASİP OLDU…

-Hala çok iyi paralar kazanıyor musunuz?

-Hayır onu da istemiyorum. İş almıyorum. Yapmak istediğim çok şey var!

-Ne yapmak istiyorsunuz?

-Yazmak, ben bir yılda 20 kitap yazan bir adamım. En azından onun iki misli kadar dosyam var, yazılacak. Bu yıl benim için çok önemli hareketli bir yıl oldu. Uluslararası Akdenizli Mimarlar Birliği ve Mimar Sinan Üniversitesi’nin bu yıl ilk defa verdiği Uluslararası Mimar Sinan ödülü bana nasip oldu. Ödül töreni 2 Mayıs’ta yapılacak. Çok mutluyum. Bunlara layık olmam zorunluluğunu var.

-Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

-Yalnız!

-O kadar kalabalık içinde?

-Bu öyle bir şey!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR...