• Güncelleme: 13:21:56 - 11 Ocak 2022
  • Yayınlama: 11:21:00 - 18 Ekim 2021

RÖPORTAJ: SEVAL UYSAL

Geçirgen bağırsak, İBS (İrritabl bağırsak sendromu) histamin intoleransı, SİBO (İnce bağırsakta bakterilerin aşırı üremesi) metilasyon bozuklukları, inflamasyon gibi hastalıklardan haberdarsanız Dr. Deniz Şimşek’i de bilirsiniz ya da kısa süre sonra duyacaksınız. Dr. Şimşek aslında psikiyatri uzmanı, hatta ihtisasını PAÜ’de yapmış. Çok hastalanmış, kendi derdine derman ararken, bütünsel tıpla tanışmış. Şimdi kendi yolunda yürüyor. BİRİM adını verdiği bir ekolün yürütücüsü. Basiad’ın TEDx konuşmaları için geldi. Şiir Otel’de buluştuk, sorularımı içtenlikle yanıtladı.  Fotoğrafları bize eşlik eden Marco Visa Ajans’ın  sahibi Alper Şahin çekti. Teşekkür ediyorum.

HÜCRESİNE YAKIN KİŞİ HASTALANMAZ…

-Son yıllarda tıp dünyası yeni şeyler konuşur oldu. Nedir bu, yenilenme mi, tıpta devrim mi?

-Ben öyle bir süreçten geçtiğimizi düşünüyorum. Eskiden insanların ağrısı sızısı varsa “ilacı al geçsin” olurdu. Ancak geçmediği anlaşıldı. Bir ağrının sızının ilaçla baskılandığında, başka bir yerden patlak verdiği görüldü. Aslında bütün sistemler birbirine bağlıdır. Sen karaciğerin doktorusun, sen beynin doktorusun diye bir şey yok, beden öyle çalışmıyor. Karaciğer kafasına göre, mide kafasına göre çalışmıyor, bedenin içinde bütünsel bir haberleşme sistemi var. Modern tıp bunlara cevap vermiyor. Ben psikiyatri uzmanıyım depresyonda kullanılan ve serotonini geri almayı sağlayan en basit ilaç yılda 50 milyon kutu yazılıyor. Peki iyileştiriyor mu?  Hayır! Katkı sağlıyor ama kökten çözmüyor. İlaç karşıtı değilim. Uygulanan herhangi bir tedavinin de karşıtı değilim. Modern tıpla aynı bilgiyi kullanıyoruz sadece felsefe farklı. Otoimmün hastalıkta ikimizde aynı şeyi tarif ediyoruz ama bakışımız farklı. MS’de aynı şeyleri söyleriz ama yaklaşımımız farklı olur. Sorun şu; gerçek anlamda kök faktörlere dokunmazsak hastalık düzelmiyor.

BEDEN KENDİNİ KORUDUĞU İÇİN HASTALANIR…

-Modern tıp tanıyı koyuyor ve kronik hastalıklarla yaşamak zorundasın diyor, sizce?

-Hayır zorunda değil. Ben kendi adıma çoğu hastalığı bedenin kendini korumak için yaptığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hastalıkların çoğunda beden kendini korumaya çalışıyordur.

-Beden kendini koruduğu için hastalanıyor öyle mi?

-Evet, koruduğu için orda bir bulgu veriyor: “Beni gör, beni duy, bütünü gör” diye,  “O bölgeyi sustur” diye değil. Örneğin ‌otoimmün bir hastalık olan tip 1 diyabet pankreas hücrelerine, ‌romatoid artrit eklemlere saldırır. Biz otoimmün hastalıklarda baskılamadan ziyade, niye bu bedenin kafası karışmış, niye kendinle olanla olmayanı ayırt edememiş? diye düşünürüz. Sindirim sistemine bakarız, çünkü yediği gıdayı sindiremiyorsa başlı başına hastalık budur.

-Peki modern tıp böyle bakmıyor mu?

-Hayır! Saçınız dökülüyorsa dermatoloğa gidersiniz saça bakar “size biyotin vereyim” der. Siz bana ekleminizi gösterirsiniz, ben sizin bağırsağınıza bakarım. Vitamin mineral eksikliklerinize bakarım. Triotinizi gösterirsiniz ben sizin bağırsağınıza, psikolojinize, öykünüze, çocukluk öykünüze, D vitamininize, selenyumunuza, çinkonuza, östrojen-progestöron dengenize bakarım. Eğer bana trioit  getirirseniz, derim ki; “memenizde de kist olabilir mi?” Çünkü; östrojen baskınında fonksiyonlar bozulur. Bütüncül tıp şikayetin köküne iner ve arkasında ne varsa onu araştırır.

3 4

MERKEZDE BAĞIRSAK VARDIR…

-Bütüncül tıbbın modern tıpla farkı nedir?

-Bütüncül tıp, hastalığın köksel nedenleri üzerinde çalışır. Merkezine bağırsak, ruh sağlığı ve kimyasal takviyeleri alır. Modern tıp sonuca yöneliktir. Ağrı varsa, ilacı verir keser. Bütüncül yaklaşımda hastalığın altında yatan kök nedenler araştırılır ve onların üzerinde çalışır. Örneğin siz hangi şikayetle gelirseniz gelin, sizin sindirim sisteminize, bağırsaklara bakılır.

-Bağırsaklar için ikinci beyin denmesi bundan mı?

-Bağırsaklara ikinci beyin demek popüler kültürün bir ürünü gibi geliyor bana. Bağırsak bağırsaktır. Ama içinde trilyonlarca mikrop yaşar ve emilimin olduğu yer burasıdır. Ağacın kökünde emilim iyiyse cilt iyidir, saç iyidir.  Saçla ilgili bir sorun varsa bilirim ki, kökte bir sorun vardır.

DOKTOR OLDUĞUM İÇİN DEĞİL, HASTALIĞA BAKIŞIMI DEĞİŞTİRDİĞİM İÇİN İYİLEŞTİM…

-Devlet hastanın bütüncül tıp tedavisini sağlamıyor, diğer taraftan da insanlar kronik hastalıklarına karşı çaresiz ve arayış içinde nasıl olacak?

– Ben sırf bu yüzden onlarca seminer verdim, sosyal medyada canlı yayınlar yaptım, kitap çıkardım. Bir dönem sürekli canlı yayınlarla bağırsak, inflamasyon, ruhsal sistem, metilasyonu anlattım. Amacım insanlar bana gelsin diye değil, bu sistemi öğrensin diye. Ben insanları iyileştirmek için yola çıkmadım, kendimi iyileştirmek için yola çıktım. Alerjilerim, bağırsak sorunlarım, mide sorunlarım, anksiyetem, kaygım, dikkat sorunlarım vardı. Devamlı ilaçlarla geziyordum. Doktor olmama rağmen hastaydım. İyileştim ama doktor olduğum için değil, hastalığa bakışımı değiştirdiğim için iyileştim. Ve iyileşince anladım ki burada bir hata var, sıkıntı var. Şunu anlıyorum ki insanlar doktora gittiğinde doktorun iyileştirici gücünü değil, hastalığının tanısını istiyor. “Bana bir tanı koy” diyor.

-Peki bu oldukça meşakkatli ve pahalı bir tedavi değil mi?

-Evet doğru söylüyorsunuz, aynı zamanda yaralayıcı ve üzücü bir şey. Keşke devlet doğru magnezyum ve doğru selenyumu karşılayabiliyor olsa. Bence magnezyum ve D vitamini eksikliği bir halk sağlığı sorunudur ve sadece bu ikisiyle bile birçok sıkıntının üstesinden gelebilirsiniz.

-Doğru magnezyumla ne kast ediyorsunuz?

-Her şikayet için ayrı bir magnezyum demek. Anksiyetesi varsa magnezyumun bir türü, böbreklerinde taşı varsa bir türü, kaslarıyla ilgili sorunu varsa bir türü kullanır. Çarpıntı, tansiyon, alerji, depresyon bile magnezyuma bağlıdır.

İYİLEŞTİREN KENDİLİK AKTİVASYONUDUR…

-Size gelen bir hasta ne kadar sürede iyileşiyor?

-Aslında iyileşme denilen şey kişinin yolculuğunun değişmesidir. Bugün alacağın bir karar belki 13 yıl sonra bütün sistemini değiştirecek. Biz sadece yola çıkmaya karar veriyoruz. Yola çıktığımızda da gitmeye karar verdiğimiz yere gitmiyoruz. Yolda karşılaştıklarımızla dallanıp budaklanıyor yollara ayrılıyor. Bunların hepsi iyileşme yolculuğu içindeki şeyler. Aslında iyileştiren ben değilim, birilerinin iyileşmesine katkı sağlayabilirim. İyileşen kendisidir, kendi yolculuğudur. İyileşme varsa ruhsal dönüşüm vardır. Psikolojik anlamda bunun adı kendilik aktivasyonudur. Birinde kendilik aktivasyonu başlamışsa iyileşme başlamıştır. Yarından itibaren şunu yapmaya başlıyorum der ve değişim başlar. 4 -6 -8 haftada kendisi bile şoke olur.

-Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz, guru mu, şifacı mı, doktor mu?

-Kendimi şifacı veya guru olarak tanımlamıyorum. Ama aile köklerimize baktığımızda bunu görüyorum. Annem iyileştirici bir kadındı. Ben hastayla gönül bağı kurulmasından yanayım. Tasavvufi bir yanı var. Yakınlık gösteren bir doktor ağrı kesici doktordur. O doktor biraz anaç, biraz babacan, biraz şefkatlidir. Modern tıp bunu plesebo etkisi diye geçiştirir ama benim için en önemli şeydir. Gönül bağı kurduğunuzda bütün hormonal sistem değişir. Birden bütüne giden yol dediğim şey, hepimizin birbiriyle bağı olduğunu kavramak çok iyileştirici bir şey. Ben bunun üzerine kurarım sistemimi. Birini iyileştirici olmam aslında sadece o kişi için değildir, bütünü düşündüğüm için böyledir. Bir yerde bir hücre bozulmaya başladığında diğerlerini de bozar. Bir yerde bir insan bozulmuşsa diğerlerini de bozar. Eşini bozar, anasını babasını, çevresini bozar.

-Bu aktardıklarınız kendi kurduğunuz sistem mi yoksa bir ekolün takipçisi misiniz?

-Fonksiyonel tıp ve bütünsel tıp herkesin kullandığı bir şey ama BİRİM bizim. BİRİM’in açılımı: B-Bağırsaklar, İ-inflamasyon, R- Ruhsal sistem, İ-İnsülin direnci, M-Metilasyon’dur. Bu beş başlığın her biri tüm sistemi derinden etkileme potansiyeline sahip, birbiriyle muazzam bir ilişkisi ve dengesi vardır.

1 4

İYİLEŞME YOLCULUKTUR…

-Peki hasta size başvurdu, neler oluyor?

-Yaklaşık bir saat hastayı dinliyorum, yüz yüze görüşüyoruz. Yüzde 90’ını zaten bize gelene kadar doktor doktor gezmiş, tanısını almış oluyor.

-Hastadan neler istiyorsunuz?

-Ayrıntılı tahliller istiyoruz. Triot fonksiyonları, triot antikorları, kanındaki homosistin, hemogram, kanındaki selenyum, idrarındaki iyot, hasta kadın ise kadınlık, erkek ise erkeklik hormonlarını isteriz. Magnezyumunu, D vitaminini, B vitamini, folik asitini isteriz. Her bir tahlilin bizim için anlamı var.

-İyileşme süreci ne kadar sürüyor?

-Öyle bir şey diyemiyorum. Bazen ben bile inanamıyorum, hasta öyle bir yol alıyor ki, takviyeleri kullanması en az 12 hafta ama üçüncü hafta da müthiş değişim başlıyor. Bazen de 6 ay sürüyor.

-Hastalık iyileşiyor mu? Yoksa hasta hastalığı idare mi ediyor?

-Siz şunu öğrenmek istiyorsunuz. Defalarca ‌romatoid artrit ortadan kalktı, ankilozan spondilit dedikleri yüksek sedimantasyonlar düştü, hastanın günlük yaşamı onlarca, yüzlerce kez rahatladı. Ben buna iyileşme demeye çekiniyorum. yol almak diyorum, “İnanılmaz yol aldınız” diyorum. Hasta iyileştim diyor. Ben iyileştiniz demem.  Biz iyileşmeye çaba harcamak için gelmişiz.  İyileşmek, öğrenmek, gerçek sevgiyi öğrenmek, bağ kurmak için buradayız.

-Nasıl bir insan tipi daha az hastalanır?

-Kendi yaralarını, kendi sıkıntılarını, kendi arızalarını görüp saklamaya çalışmayan yavaş yavaş hücresine yaklaşabilen kişi diyebilirim. Hücresine yakın olan kişi trilyonlarca hücre ve katrilyonlarca bağlantı içinde yaşadığını, aslında mikroplara sahip olmadığını, beraber yaşadığını anlar. Bunu anladığında da kibir kalkar, tuhaf şeyler yemeyi bırakır, hak yemeyi bırakır. Kendisiyle barışık olan insan hücresinin ne yiyip içtiğini, bağırsaktaki bakterilerin neden hoşlandığını, neyi sevmediğini bilir. İnsanı hasta eden şey hücresel faktör vardır ama ağırlıklı olarak diğer insanlardır. 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir